Şizofreni Nedir?
Şizofreni kelimesi köken olarak Yunancaya dayanmaktadır. “Ayrılmak, bölünmek” anlamına gelen “s’chizein” ve “ruh” anlamına gelen “phrēn” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan bu kelime bir ruhsal hastalığın adıdır. Şizofreniyi kısaca tanımlayacak olursak sanrı ve hezeyanların kişinin düşünme biçimlerini etkileyen uzun vadeli bir durum diyebiliriz. Şizofreni, kişinin hayatını normal bir şekilde sürdürememesine sebep olmaktadır.
Yapılan çalışmalar neticesinde tüm dünyadaki yetişkin nüfusun yaklaşık olarak %1.1’inde şizofreni olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kadın ve erkeklerde görülme oranının eşit olduğu fakat erkeklerde kadınlara oranla daha erken yaşlarda şizofreni başlangıcı olabildiği de saptanmıştır.
Şizofreninin Tarihçesi
Yazılı belgelere göre M.Ö. 2000 yıllarında demans, depresyon ve şizofreni gibi ruhsal hastalıklardan Kalpler Kitabı’nda bahsedilmiştir fakat bu ve daha sonraki çalışmalarda tam anlamıyla şizofreni anlatılmamaktadır. Şizofreni terimini yani akıl bölünmesi olarak bilinen bu rahatsızlığı ilk defa iki Avrupalı psikiyatrist Eugen Bleuler ve Emil Kraepelin ortaya atmıştır. Bleuer bu terimi ilk kez kullanan kişidir ve şizofreninin belirtilerini pozitif ve negatif olarak ikiye ayırmıştır. Dönem içindeki gelişmelere bakacak olursak, 1940 ve 1950’li yıllarda Amerika’da şizofreni teşhisi alan hastalar için frontal lobotomi yönteminin kullanıldığı ve birçok kişiye bu yöntemin uygulandığı hakkında kesin olmayan bilgiler bulunmaktadır.
Şizofreniye Ne Sebep Olur?
Şizofreninin sebebi henüz tam olarak bilinemese de yapılan çalışmalarda beyin kimyasallarındaki farklılaşmaların şizofreniye sebep olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca şizofreni hastalarının çeşitli görüntülemelerde merkezi sinir sistemi ve beyin yapısında da farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda şizofrenide beynin yapısı ve işlevler incelendiğinde beyindeki ventriküllerin genişlemesi, prefrontal bölgede bulunan bozukluklar ve temporal korteksle etrafındaki beyin bölgelerinde bulunan bozuklukların şizofreninin gelişmesine neden olduğu bulunmuştur.
Şizofreni ile ilgili yapılmış olan aile çalışmalarında, akrabalarda görülen bu rahatsızlığın kişi ile genetik yakınlığı arttıkça ortaya çıkma durumunun da arttığı gözlemlenmiştir. Fakat yine de şizofreni gelişmesinde çevre kanalının da etkisi bulunmaktadır. Özellikle hamilelikte yanlış ve yetersiz beslenme, gençken psikoaktif ilaç kullanımı gibi durumlar da şizofreni gelişmesine neden olabilmektedir.
Sosyo-ekonomik düzey ve şizofreni arasındaki ilişkiye bakıldığında ise bu ikisi arasında bir ilişki bulunduğundan da bahsetmek mümkündür. Özellikle şizofreni oranlarının daha yüksek olduğu Amerika, Danimarka ve İngiltere’ye bakıldığı zaman şizofreniye sahip olan grubun en düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip bölgelerde yaşadığı karşımıza çıkmaktadır. Fakat bunu söylerken sosyo-ekonomik düzey düştükçe şizofreninin kademeli olarak arttığını söyleyemeyiz, sosyo-ekonomik durumu en düşük olan kişilerin şizofreni olmalarıyla aralarında keskin bir yükseliş bulunmaktadır.
Şizofreni Belirtileri
Belirtiler her bireyde farklılık gösterse de ortak semptomlar bulunmaktadır. Şizofreni teşhisi konulabilmesi için belirtilerin en az son altı aydır devam ediyor olması ve bir aylık zamanda kayda değer bir şekilde bulunması gerekmektedir.
- Sanrılar: genellikle şiddet dolu ve oldukça rahatsız edici olan sanrılar kişinin ortamda olmayan şeyleri çok net bir şekilde görmesi şeklinde belirlenmiştir. Bu sanrılardan en çok görülenler perseküsyon (kötülük görme) ve referans (alınganlık) sanrılarıdır.
- Halüsinasyonlar (Varsanılar): Şizofreni hastalarında işitsel, görsel, dokunsal, tat ve koku halüsinasyonları da görülebilmektedir. Dışarıdan herhangi bir uyarıcı olmadan oluşan bu sanrılarda en çok işitsel sanrıların olduğu saptanmıştır.
- Dağınık Konuşma ve Davranış: Bireyler konuşurken, konuşmaya odaklanmakta zorluk çekmeleri ve sürekli birbirleriyle alakasız konuları tek bir cümlede toplamaya çalışma eğilimleri olduğu tespit edilmiştir. Dağınık davranışlar olarak da kişinin durumla ilgisiz tepkiler vermesi, farklı istif davranışlarında bulunması, çocuksu davranması gibi örnekler verilebilir.
- Silik Belirtiler: İlgi alanlarında azalma ya da sosyal aktivitelere karşı isteksizlik, zayıf sosyal beceriler ve asosyallik, haz alamama, yüz kaslarında hareketsizlik ve durgunluk, düz sesle konuşma ve bakışlarda donukluk, konuşma ve iletişim miktarında azalma, kısa cevaplarla yanıt verme gibi durumlar silik belirtilerdir.
Şizofrenide İntihar Davranışı
Şizofreni hastalarının davranışlarındaki durgunluk ve sözel iletişim becerilerindeki zayıflama nedeniyle intihar davranışının önceden sezilmesi oldukça güçtür. Şizofreni hastalarında intiharın yaşam boyu riski incelendiğinde bu oran %5 olarak karşımıza çıkmaktadır.
2018 yılında şizofreni ve bipolar hastalarıyla bir çalışma yapılmış ve bu çalışma şizofreni hastalarının %43.75’inde intihar etme düşüncesinin bulunduğunu ve %20.7’sinin hayatlarında en az bir kere intihar girişiminde bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Yine yapılan başka bir çalışmada ise şizofreni hastalarının yaşamları boyunca intihar girişimi sıklığı %39.2 olarak belirlenmiş ve şizofreni hastası olanların normal insanlara göre intihar sıklığının 6 kat fazla olduğu ortaya çıkmıştır.
Şizofrenide Tedavi
Şizofreni ilaçlarla semptomları hafifletilebilen fakat ömür boyu devam edecek bir rahatsızlıktır, kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Tedavi sürecinde özellikle hastalığın akut evrelerinde kısa süreli hastaneye yatışlar gerektirebilir. Hastaların genelinde hastalığı reddetme ve dolayısıyla da tedaviyi reddetme görülmektedir. Bu nedenle hastaneye yatış, ilaç tedavisi, sosyal destek gibi faaliyetlerden uzak dururlar. Bu hem hastayı hem de yakınlarını olumsuz etkileyen bir süreçtir.
Hastalar psikiyatristler tarafından takip edilerek uygun ilaçlarla zaman zaman değişen dozlarda tedavi edilirler. Antidepresanlar ile kombine bir ilaç tedavisi sürdürülebilir. Şizofreninin bir sonucu olarak hastaların iç görülerinin düşük olması ve ilaçların yan etkilerinden çekinmeleri onları ilaç kullanmamaya itebilir. Bu tür durumlarda hastayla ortak noktada buluşulamıyorsa enjeksiyon yöntemiyle ilaç uygulanabilir.
Şizofreni tedavilerinden bahsederken aklımıza ilk olarak ilaç tedavileri gelmektedir. Bu durumun nedeni hastalığın belirtilerini azaltmada ilaç tedavisinin etkisinin oldukça fazla olmasıdır. Fakat ilaç tedavisiyle birlikte yapılan psikolojik tedaviler de oldukça önemli ve gereklidir.
- Sosyal Beceri Eğitimi: Şizofreni hastaları için normal bir insanın üstüne çok düşünmediği, gündelik ve kolay olan faaliyetleri gerçekleştirmek oldukça zorlayıcı olabilmektedir. Kişinin istediği yemeği sipariş edebilmesi, iş başvuru formu doldurabilmesi ve iş görüşmesi yapabilmesi gibi kişiler arası becerileri kazandırmayı ve iyileştirmeyi hedefleyen sosyal beceri eğitimi şizofreniden mustarip bireyler için gerekli bir eğitimdir.
- Aile Terapileri: Varsa hastaneden tedavi süreçlerinin ardından şizofreni hastası bireyler evlerine, aileleriyle birlikte yaşamaya geri dönmektedirler. Hem aile için bu süreci kolaylaştırmak hem de şizofreniden mustarip bireyin faydasını gözeterek aileye uygulanan tedavi, yaşanabilecek olumsuz durumlar ve şizofrenik bireyle nasıl daha rahat iletişim kurabilecekleri hakkında bilgilendirici bir terapi uygulanabilir.
- Bilişsel Davranışçı Terapi: Yeni bulgular bilişsel davranışçı terapinin de şizofreni tedavisinde kullanılabileceğini göstermektedir. İlaç tedavisiyle birlikte uygulanan BDT’nin, halüsinasyon ve sanrıları hafifletmeye yardımcı olabileceği söylenmektedir.
- Psikoeğitim: Bu yaklaşımla hastanın hastalığının ne olduğunu, belirtilerini, tetikleyicilerini ve tedavide uygulanabilecek yöntemleri öğrenmesi amaçlanmaktadır.
Sanatta Şizofreni
Şizofreninin sanata yansımasının en net örneklerini Louis Wain üzerinde görebiliriz. Onun, adını sıkça andığımız kedilerle olan serüvenini başlatan olay eşinin kansere yakalanması olmuştur. Kedileri oldukça seven eşiyle ilk başlarda bir kedi sahiplenmiş, daha sonra evlerini birkaç kediye daha açmışlardır. Bu süreçte kediler eşini mutlu ettiği için kedi resimleri de çizmeye başlayan Wain, eşinin vefatının ardından evinden kedileriyle yalnız kalmıştır. Bu süreçte patlak veren 1. Dünya Savaşı bir yandan, eşinin ölümü diğer yandan üzerine gelirken Wain’in sonu gelmeyen depresyonu gelişerek yerini şizofreniye bırakmıştır. Yine bu süreçte kedileri resmetmeye devam ederken, hastalığı tablolarında kendini net bir şekilde belli etmeye başlamıştı. İlk başlarda çizdiği kedilerin insanlara özgü davranışlarını taklit etmesini çizen ve bunu gerçekçi bir şekilde bir sanata dönüştüren Wain’in, şizofreniden sonraki eserlerinde kediler gözleri korkuyla açılmış, tüyleri diken diken bir halde ve değişik renklerde görünmektedir. İlk başlardaki sevimli kediler yerini bakınca insanın içini ürperten kedilere bırakmıştır.