Eskiden insanlar günlük veya haftalık olarak aç kalmamak, hayatta kalabilmek, barınabilmek gibi daha temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için uğraşırlardı. Olası bir hayvan saldırısına karşı korku ve kaygı duyguları barındıyor, kendileri ve ailelerinin hayatta kalabilmeleri için daima tetikte olmak zorundalardı. Peki günümüzde kaygı ve korku duyguları da buna benzer mi?  Günümüz insanı ne koşullarda kaygı yaşamakta?

Günümüzde karnımızı doyurmak, barınmak, hayatta kalabilmek için güvenliğimizi sağlamak gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayamama ihtimali eskisi kadar temel kaygı unsurları değil. Bunlar yerine sosyoekonomik problemler, ailevi sorunlar, iş, sınav, gelecek planlaması gibi stres unsurları insana daha çok kaygı duygusu yaşatmakta.

Değişen yaşam koşullarına rağmen insan olası bir tehlike anında hızlı karar verebilmek, dolayısıyla hayatta kalabilmek ve en nihayetinde neslini sürdürebilmek için kaygı duygusu yaşıyor. Sağlıklı olanı da bu, çünkü kaygı hayatın bir parçası. Peki sağlıksız olarak tanımlanan kaygı tam olarak neye benziyor?

Örnek vaka

27 yaşındaki Kazım son iki yıldır baş dönmesi, çarpıntı, kulak çınlaması ve ellerinde aşırı terlemeden şikâyet etmekte. Ayrıca kendini son zamanlarda çokça gergin hissediyor. Belirtilerini ailesinden ve iş arkadaşlarından saklamayı da oldukça iyi başarıyor. Bununla birlikte Kazım’ın insanlarla kurduğu sosyal teması da gittikçe azalmış durumda. Aile hekimine başvurma kararı alıyor, ancak doktoru bu duruma somatik (fiziksel) bir neden bulamamakta.

Kazım’ın olumsuz duyguları ve huzursuzluğu, aşırı ve kontrol edilemeyen kaygıyla kendini gösteren semptomları yaygın anksiyete bozukluğunu andırıyor. Esasen Kazım’ın yaşadığı semptomlar toplum içinde oldukça yaygın, fakat bu belirtilerin 6 aydan uzun sürmesi pek sağlıklı bir durum gibi görünmüyor.

Yaygın anksiyete kendini sürekli endişeli, gergin ve uykusuzluk gibi semptomlarla gösterir. Konsantrasyonu sağlamak zordur, dikkat genellikle endişelere odaklanır. Gerginlik hali ve endişe belli fiziksel durumlardan anlaşılabilir, örneğin kaş çatma, göz kapaklarının seğirmesi, titreme, terleme veya otonom sinir sisteminin aktifleşmesinden kaynaklanan ajitasyonda görülebilir.

Kısaca süreğen bir şekilde, aşırı olan ve yaşanılan durumla orantısız endişe hali pek sağlıklı değildir. Daha açık ifade etmek gerekirse Yaygın Anksiyete, yaşadığımız birçok olay karşısında duyulan endişe sebebiyle hayatımızı kötü etkiler ve hayat fonksiyonlarımızı gerçekleştirmemizi engelleyebilir. Bu tanıyı alan bireyler günlük yaşamlarındaki sosyal, fiziksel ve gerekli olan etkinliklerini devam ettirebilmekte zorlanırlar. Örneğin her durumda gerçekleşmesi olası olan en olumsuz şeyleri düşünüp, yaşadıkları olayların sebeplerinin kendi seçimleri dışında olduğuna emindirler. Mesela birey, bir arkadaşına sürpriz yapmak isterken bir anda bu işin sonunda kötü şeyler olacağını, batıracağını ve arkadaşıyla arasının asla iyi olmayacağını düşünüp durumla orantısız bir kaygı haline bürünebilir.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu rahatsızlığının dünyada görülme sıklığı %5 ile %6 civarındadır. Bireyin yaşı arttıkça ve olgunlaştıkça daha bilinçli bir duruma erişir. Bu artan sorumluklar ve yaşamın gereklilikleri bireyde kaygı duyarlılığı düzeyini yükseltebilir (Wittchen H.U., 1994). Yaygın Anksiyete Bozukluğu geç yetişkinler ve yaşlılarda en çok görülen anksiyete bozukluğu olarak dikkat çekmektedir (Rief W., 2005).

Peki Yaygın Anksiyete Bozukluğu rahatsızlığının belirtileri nelerdir? Ne gibi semptomlar yaşadığımızda bir yetkiliden yardım almamız gerekir?

Yaygın Anksiyete Bozukluğunun temel belirtisi; herhangi bir nedene bağlı veya bir neden olmaksızın, yaşanılan durumla uyuşmayan, kendisini abartılı bir şekilde gösteren, kişi ne kadar denetlemek isterse istesin yaşadığı kaygı halidir. Birey yaşadığı kaygının farkında olur fakat kendisini nasıl sakinleştireceğini bilemez, bilse dahi bu sakinleştirme etkinlikleri ona faydalı gelmez. Sosyal çevrelerinde “pimpiriklidir o, çok evhamlı birisi” gibi tanınan, her an kötü bir şeyler olacak endişesiyle hem kendilerine hem de çevrelerine zorluk yaşattıkları anlatılır (Roy Byrne P.P. ve Wagner A., 2004). Ayrıca fiziksel olarak birey, günlerce süren yorgunluk yaşayabilir, günlük yaşamda yapacakları işlerde dikkat eksikliği ve odaklanma problemleri çekebilir. Bireyler sessizlik durumlarında en ufak bir sesle irkilebilirler. Uyku düzenleri ise çoğunlukla bozuktur, geceleri uykularından sıkça uyanırlar veya uykuya dalmakta güçlük çekerler (Özcan M., Uğuz F. ve Çilli A.S., 2006).

Yaygın Anksiyete Bozukluğuna sahip bireyler, bu semptomların yanı sıra psikosomatik olarak nitelendirebileceğimiz bazı bedensel belirtiler de yaşarlar. Kendilerinde olmamasına rağmen fiziksel hastalık varmış gibi belirtiler görebilirler. Baş ve kas ağrıları, bir şeyler yerken yutma güçlükleri, nedensiz sıcak basmalar ve terlemeler, sosyal yaşamlarında herhangi bir duruma karşı daha az tahammül gösterebilirler. Bunun yanı sıra mide ağrıları, bulantılar, sersemlik hissi, titreme ve seğirmeler meydana gelerek yaşanan anksiyete beden üzerinde kendisini gösterir (Köroğlu E., 2004).

Hayatımızda gerçekleşen olaylar, kişilerarası problemler, günlük yaşamın getirdiği zorlu durumlar birer stres faktörüdür. Stres, anksiyetenin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Kişi bu stres faktörleriyle nasıl baş edeceğini bilemediğinden bu durumlar üzerine sürekli düşünerek belli bir kontrol sağlama eğilimindedir. Çocukluk döneminden erken yetişkinliğe kadar Yaygın Anksiyete Bozukluğu gizli bir şekilde gelişebilir. Bunun gelişmesine zemin hazırlayan durum, kişinin zaman zaman kendini iyi hissetmesiyle bir daha asla kaygılanmayacağını düşünmesidir. Fakat kısa bir süre sonra belirtiler tekrardan alevlenip kişiyi kaygının derin sularında boğmaya devam eder. Özellikle yaşamın zor dönemlerinde, stres faktörlerinin de etkisiyle yukarıda bahsedilen belirtiler daha ağır bir şekilde kişinin kaygı ve endişeye boğulmasına neden olabilir. Bu belirtiler ise genetik bileşenler, hormonlar ve kişilik özelliklerinin etkisiyle gözle görülür bir şekilde kişinin yaşam fonksiyonlarını etkilemesine neden olur (Sadock B.J. ve Sadock V.A., 2008). Yaygın Anksiyete Bozukluğu rahatsızlığında dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan bir diğeri de kişinin anksiyete yaşamasıyla baş ve kas ağrısı gibi psikosomatik belirtiler göstermesi kişiye bir psikolojik problemi varmış gibi görünmeyebilir. Birey bu ağrıların nedenlerini tamamıyla fizyolojik zannettiği için ruh sağlığı hekimlerine yönelmeyi düşünmez. Bu da tanının daha geç konmasına ve tedavinin gecikmesine neden olabilir.

Peki Yaygın Anksiyete Bozukluğu yaşayan bireyler sonsuza dek kaygılanmaya devam mı ederler? Uygun tedaviyi ve terapiyi gerçekleştirebilmek için bir ruh sağlığı uzmanına görünmek elzemdir. Bir psikolog veya psikiyatri uzmanı yapacağı değerlendirmeler ile hem psikosomatik belirtileri hem de ruhsal belirtileri kişiyle birlikte terapötik bir ortamda değerlendirecektir. Kişinin düşünce kalıplarını kişiyle birlikte anlamaya çalışarak, bazı savunma ve düşünme teknikleri kazandırılarak semptom etkilerinin en aza indirilebilmesi mümkündür. Tedavi ve terapilerde devamlılık esastır, çünkü yaygın anksiyetenin kendini gizlediği ve sinsi bir şekilde gelişmeye devam ettiği de birçok olguda tespit edilmiştir.