Çok önemli bir sunum yapacağımız bir anı düşünelim. Sunuma günlerce hazırlanmış, bütün anlatım planlarını yapmış, nasıl yöneteceğimiz ve ne gibi sorulara ne tür yanıtlar vereceğimize kadar hepsine çalışmışızdır. Sunum günü, belirlenen yere doğru giderken içimizde kaygıyla karışık heyecan duyguları ya da sadece ufak kaygı durumları yaşamak normaldir.

Ancak kaygımız tüm düşüncelerimizi ve bedenimizi esir almaya başladığında bir şeyler normalden farklı gidiyor olabilir. Düşüncelerimiz “insanların çoğu beni dinleyecek ve izleyecek fakat ben hiçbir şeye yanıt veremeyeceğim, rezil olacağım, başarısız bir iş çıkaracağım” gibi kendi kendimizi sabote etmek üzerineyse, üstelik bu duruma fiziken terleme ve saklanma isteği gibi belirtiler de ekleniyorsa olası bir fobiden bahsedebilmek mümkün olabilir.

Sosyal Anksiyete Nedir?

Sosyal Anksiyete Bozukluğu, yani diğer bir deyişle sosyal fobi, bulunduğumuz sosyal ortamlarda kendimizi güvensiz hissetmemiz, başkaları tarafından reddedileceğimiz ve alay edileceğimiz düşüncelerinin kaygı verici bir şekilde kendini göstermesidir. Özellikle sosyal bir ortamda odak noktası olacağımızı bildiğimiz zaman kaygı ve korku hissedilir.

Bu kaygı ve korku kişilerin etkinliklerden, sosyal ortamlardan ve önemli görüşmelerden kaçınmasına neden olur. Sosyal fobi kişilerin işlerini, iletişimlerini ve en nihayetinde başarılarını olumsuz yönde etkileyerek kendilerine olan güvenlerinin sarsılmasına ve özsaygılarının azalması sebebiyet verir. Bireyler başkalarının önünde bir şeyler yaparken, (örn. telefonla konuşmak, yazı yazmak, işini yerine getirmek, hatta su içmek bile buna dahil olabilir) yoğun bir endişe yaşarlar. Başkalarından gelebilecek olası herhangi olumsuz bir yargıya karşı yoğun korkulara sahiplerdir. Seslerini yükseltmek, dışarıda yemek yemek veya etkinliklere katılmak gibi potansiyel olarak uygunsuz sosyal durumlardan kaçınırlar. Aksi takdirde bedenleri türlü tepkiler verebilir. Örneğin terleyebilir, istemsizce saklanma ihtiyacı duyabilir, başkası ile göz teması kurmada zorlanabilir ve bir ortamda ilgi odağı olmaktan kaçınmak isteyebilirler. İlgi odağı olmak insanlar tarafından daha çok izleneceği düşüncesini getirir, dolayısıyla kişinin daha fazla kendi içine çekilmesine neden olur. Bu noktada sosyal fobisi olan bireylerde stigmalar, yani damgalama ve damgalanma hisleri devreye girerek diğer insanlar tarafından olumsuz bir şekilde anılacağı düşüncesi görülür. Eleştiriler ve değerlendirmeler karşısında aşırı dikkatli olurlar ve herhangi bir eleştiriyi kişiselleştirerek daha fazla endişelenirler.

Sosyal fobi dünya genelinde sıklıkla rastlanan bir rahatsızlık türüdür. Herhangi bir psikolojik tanı ya da yardım almadan günlük yaşantısında sosyal kaygılar yaşayan birey sayısı oldukça fazladır. Sosyal fobi günümüzde erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülmektedir (Memik ve ark. 2011). Bunun nedeni hakkında araştırmalar devam etmektedir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu temelde iki alt türe ayrılmaktadır;

  • Bunlardan biri Özgül Sosyal Fobi olarak bilinen, yalnızca bazı spesifik ortamlarda yaşanan anksiyeteye denir (örneğin, birileri tarafından dikkatlice izlendiğini düşündüğü spesifik ortamlar).
  • Diğer alt tip olan Yaygın Sosyal Fobi ise bireyin genel olarak tüm sosyal ortamlarda endişeli, korku dolu, gergin ve rahatsız hissetmesidir.

Yaygın Sosyal Fobi, Özgül Sosyal Fobi’ ye göre daha sık görülür. Yaygın Sosyal Fobi erken yetişkinlik ve çocukluğa kadar uzanan bir erken gelişim evresinde tıkanmaları gösterir. Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile birlikte, teknolojiye çocukların daha kolay ulaşması, uyaranların erken yaşta verilmesinin sosyal fobi oluşmasında etkili olduğuna yönelik araştırmalar vardır. Özellikle okul fobisi olan ergenlik öncesi bireylerde, sosyal fobinin ilerleyerek kendini geliştirmesi olasılığının var olduğu bilinmektedir. Sosyal Anksiyete Bozukluğu henüz olgunluk çağına adım atmamış bireyleri yalnızlığa ve diğer ruhsal problemlere doğru itmektedir (Lipsitz ve Schneier 2000).

Ne gibi durumlarda sosyal fobi görürüz?

Örneğin herhangi bir sosyal durumun hemen öncesinde ya da çok daha öncesinde, tanımadığımız insanların olduğu bir ortamda onlar tarafından izlenildiğimiz ve kötü gözüktüğümüz düşüncesi oluştuğunda, bulunan arkadaş çevresi veya topluluk içerisinde yüksek düzeyde kaygı duyulması gibi durumlarda sosyal anksiyete’nin kendini gösterdiğini görürüz. Tüm bunlar başkalarıyla etkileşim ve temas etmekten daha çok uzaklaşmamıza neden olarak yaşamımızı kötü yönde etkiler.

Günlük yaşamımızda stresin aslında başarıyı güdüleyen, yaşamsal alanlarda daha fazla mücadele etmemizi sağlayan ve hem kendimizi hem de diğerlerini korumamıza yönelik bir etkisi olduğunu bilmekteyiz. Fakat stres düzeyinin yoğun olması kişinin yapabileceği şeyleri yapamaz hale gelmesine neden olmaktadır. Başarı ve stres dengeli bir şekilde oldukça kişiye fayda sağlar. Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan bireyler gerçeklik algılarını düşürerek, anksiyetik etki yaratan durumun sebep olduğu içsel duygu durum hallerine daha çok önem gösterir. Bu durumu utangaçlık ile karıştırmamak gerekir. Utangaç bireyler belli bir zaman sonra ortama alıştıklarında endişelerinin yersiz olduğunu fark ederler. Sosyal fobisi olan bireyler ise endişelerinin yersiz olduğuna dair özeleştiri yapmakta zorluk çekerler ve diğerlerinin kendilerini dışardan nasıl gördüğüne yönelik düşünceler hakkında yorum yapamazlar, çünkü bu konu hakkında düşünmek dahi anksiyete’nin daha fazla artmasına ve tehdit durumunun devam etmesine sebebiyet verir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan bireyde bir takım fiziki (psikosomatik) belirtiler bulunur. Bunlar kısaca; sıcak basması, terleme, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, göğüs sıkışması, ağız kuruluğu, gergin bir bedensel yapı, baş dönmesi, vücudun çeşitli yerlerinde ağrılar ve çeşitli seğirmelerdir. Bunların yanı sıra birileriyle konuştuklarında seslerinin titremesi, hızlı bir şekilde nefes alıp verme, ani yüz kızarmaları ve nemli eller de sosyal fobinin belirtileridir (Köroğlu, 2014).

Sosyal Anksiyete Bozukluğu alkolizm ile de bağıntılıdır. Bireyler sosyal ortamlarda daha rahat hissedebilmek için kendilerini gevşetecek, çok yoğun düşünmelerini baskılayacak maddelere ve yollara ihtiyaç duyabilirler. Alkol ve ilaçlar ise toplumun kolaylıkla erişebileceği, rahatlama hissi yaratan maddeler olarak görülür. Sosyal fobisi olan insanların alkol kullanım oranının diğerlerine göre iki buçuk kat daha fazla olduğu istatistiklerde gözlemlenmektedir. Madalyonun diğer yüzünden bakacak olursak, alkolik olan bireylerde de sosyal fobi görülme oranının normale göre dokuz kat daha fazla olduğu kanıtlanmıştır (Wittchen ve Fehm 2003).

Sosyal fobi toplumda bu kadar sık görülürken, dikkatimizi nasıl bu kadar az çekmekte?

Bunun sebeplerinden biri, bireylerin kendisini toplumdan yalıtarak yalnız bir şekilde hayatlarını sürdürme eğilimidir. Sosyal Anksiyete Bozukluğu olan bireyler sosyal işlevlerini sınırlandırırken, bu kısıtlanmış durumu kabul ederek bir profesyonelden destek almayı ihmal etmektedir. Bu düşünce ise ek olarak bağımlılık, depresyon ve panik atak gibi rahatsızlıklar geliştirmesine neden olabilir (Hudson ve Rapee 2000).

Sosyal fobi, diğer rahatsızlıklar gibi genetik faktörlerin de etkili olduğu bir rahatsızlıktır. Anksiyeteyi arttıran çevresel etmenlerden biri olan aile ortamı çok büyük yer tutmaktadır. Yapılan çalışmalarda sosyal anksiyetesi yüksek olan ergenlerin ailelerinde de sosyal anksiyete problemleri olduğu görülmüştür (Mancini ve ark. 1996). Çocukluk döneminde yaşanan travmatik olayların, uğranılan zorbalıkların, dışlanmaların ve alay sözcüklerinin de bu fobinin ortaya çıkmasında önemli etkenler olduğu düşünülmektedir. Sosyal fobisi olan bireyler genellikle karşılarında yetkili biri olduğunda, toplum içinde yiyecek ve içecek kullanımında, başkalarının önünde izlenirken, çalışırken, yabancılarla tanışırken, genel kullanıma açık tuvaletleri kullanırken, sokak veya market satıcılarına karşı gelmek zorunda kalırken, başkalarını eleştirebilmek ve sınır çizebilmekte zorluk çekerler.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu tedavisinde ilaç kullanımının yanı sıra çeşitli psikoterapiler de uygulanmaktadır. Günümüzde Bilişsel Davranışçı Terapi tekniklerinde olduğu gibi çarpık düşünce kalıplarını anlamak ve azaltmakta etkili bir tedavi yöntemi olarak tercih edilmektedir.