Eskiden ormanlarda yaşayan iki boynuzlu yarı insan yarı keçi Pan adında bir varlık varmış. Bu varlık ormandaki keçi, inek, koyun gibi hayvanları korur kollar ve onlara göz kulak olurmuş. Günlerden bir gün Pan, ormanda tek başına yürüyen bir çobana rasgelmiş. Çobanın arkasından usul usul yürüyerek onu takip etmiş ve en sonunda onu korkutmak istemiş. Muziplikten hoşlanan Pan, çobanı korkutarak onunla eğlenebileceğini düşünmüş. Çobanın arkasından sinsice yaklaşırken ani bir şekilde onu korkutmuş ve çoban endişeye düşerek oradan uzaklaşmış. O günden bugüne aniden endişelendiğimiz durumlarda içimize ufak kaygı yerleşmesine “panikleme” demişiz. Bu hikaye’de bulunan panik kelimesi Pan isminden türemiş ve günümüzde bir psikolojik bozukluk tanımı alan Panik Atak demeye başlamışız (Berens, 2009).

Panik Bozukluk nedir?

Panik bozukluk kalp çarpıntısı, ani terlemeler ve titremeler gibi bedensel semptomların görüldüğü kaygı bozukluğu olarak nitelendirilen bir rahatsızlıktır. Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve madde kullanımı gibi durumlardan sonra da görülebilen panik bozukluk, bireyin beklemediği bir anda ortaya çıkan kaygı nöbetlerinden oluşmaktadır. Panik bozukluğu olan 75 kişiden 1’i için, bozukluk aniden korkunç bir panik atağa dönüşebilir, birkaç dakika süren ve başına korkunç bir şeyin gelmek üzere olduğuna dair yoğun bir korku olarak kendini gösteren bir ataktır (Myers ve DeWall, 2015). Panik atakların bireyden bireye değişebilen bazı karakteristik özellikleri vardır. Çarpıntılar, göğüs kısmında sıkışmalar, nefes darlıkları gibi belirtiler bulunur. Bu belirtilerin yanı sıra kişi bilincinde kendini kaybedeceği, kontrolü yitireceği, öleceği veya felç geçireceği gibi korkularla bir aradadır.

Panik atak yaşayan bir hanımefendi bu durumu şu şekilde aktarmıştır: “ani bir sıcak basması hissettim ve nefes alamamaktan korktum; kalbim hızlandı, terlemeye ve titremeye başladım, bayılacağımdan emindim. Parmaklarım uyuşmuştu, karıncalanma hissediyordum ve her şey bana çok gerçek dışı geliyordu. O kadar acı vericiydi ki ölüyormuşum gibi hissettim, bu yüzden eşimin beni hemen acil servise götürmesini istedim. Oraya vardığımda (yaklaşık 10 dakika), krizin yüksekliği geçmişti, artık bitkin hissediyordum. (Greist ve diğerleri, 1986.)

Bu kaygı kasırgaları genellikle aniden ortaya çıkar, ortalığı kasıp kavurur ve sonra hiçbir şey olmamış gibi ortadan kaybolur, ancak unutulmazlar. Paradoksal olarak, kaygı hakkında endişelenmek, örneğin başka bir panik ataktan korkmak veya kişinin kaygısı nedeniyle toplum içinde terlemekten endişelenmesi kaygı belirtilerini artırabilir (Olatunji ve Wolitzky-Taylor, 2009).

Panik bozukluktaki dikkat çeken diğer özellik de budur. Kişinin bu belirtilerden sadece bir tanesini değil birçoğunu aynı anda hissedebilmesidir. Panik halindeki birey hem kontrolü kaybedeceği korkusu yaşarken hem de aynı anda kalp krizi nöbeti geçiriyor zannedebilir. Bu durum hem göğüs sıkışmalarına hem de felç olma korkusu gibi yüksek duygulara eşlik edebilir (Tükel ve Alkın, 2006). Panik atak ani bir şekilde ortaya çıkar, yükselimli bir grafik şeklinde kendini arttırır, 2-10 dakika arasında en yüksek düzeyde panik haline ulaşılır ve daha sonra yavaş yavaş kriz sönmeye başlar.

Güncel olan DSM-5 tanı kitabına göre panik atak rahatsızlığı tanısı on üç belirtiden dört tanesi veya daha çoğu olduğu sürece tanı haline getirilebilir (Benjamin vd., 2015). Panik bozukluk rahatsızlığı kendini ani panik atak krizleri ile göstermektedir. Yalnızca atakların gerçekleştiği anlar değil, geçirilen panik atak krizinden sonra tekrar kriz geçirme korkusu, atakların her birinin farklı karakteristik semptomlar taşıması da kişiyi süreğen bir panik haline sevk ettirebilir. Bu da bizlere panik halindeyken de panikleme devam ederek atağı beslediğini ve bir dögü halinde tekrarlı bir yapıya bürünmesinde etkili olduğunu göstermektedir (Kogan vd., 2016).

Dinamik kuramda Panik Bozukluk

Sigmund Freud’un geliştirdiği psikanalitik kurama göre, panik bozukluğun gelişmesinde en temel durum bastırma savunma düzeneğidir. Bilinç düzeyinde kabul edemediğimiz dürtülerin bastırılarak bilinçdışı düzeye gönderilmesinin başarılı olamaması sonucunda, dürtüler panik ve endişe olarak bilinç düzeyine geri gelmektedir (Tamam, 2009). Bir diğer temel olarak ise bedenimizdeki belirtilere yönelik içimizde oluşan tehdit algısından panik durumu oluşmaktadır. Birey bedensel belirtisini şiddetli bir tehdit olarak görür, bu yanlış zincirleme etkiye yol açarak bireyin kalp krizi geçireceği beklentisinin oluşmasına kadar uzanır.

Örneğin kalp çarpıntısı olan bir birey kalp krizi geçireceği beklentisi içine girer, bu beklenti onda diğer bedensel belirtilerle, örneğin mide bulantısı, soluk alışverişinde düzensizlik gibi birtakım rahatsızlıklar yaratır. Zincirleme ilerleyen bu belirtiler ise bireyin panik atak krizleri yaşamasına neden olur. Sonradan hissedilen bu belirtilerde ilk düşünce olan “kalp krizi geçireceğim” beklentisini doğrulayarak kişinin endişe halinin sürekli artmasına neden olur. Bu beklenti durumu hastanın yaşamsal faaliyetlerden gitgide uzaklaşmasına, deyimi yerindeyse her an ölümü bekler bir yapıya bürünmesine sebep olur (Salkovskis, 2007).

Panik bozukluk hastalarının sağlık hizmetlerine başvurma oranının normale oranla daha fazla olduğu görülmüştür. Aynı zamanda panik bozukluk yaşayan bireylerin diğer anksiyete bozukluklarına göre çok daha fazla bedensel (somatik) belirti yaşadığı görülmüştür (Furer, 1997). Panik bozukluk yaşayan bireylerin %70’i ilk ataklarından önce travmatik yaşam olaylarının olduğunu belirmişlerdir (Faravelli ve Pallanti, 1989).

Charles Darwin, dünyayı dolaşarak beş yıl geçirdikten sonra 28 yaşında panik bozukluğu yaşamaya başlamıştı. Panik atakları nedeniyle kırsala taşınıp, sosyal etkinliklerden mümkün oldukça kaçındı ve sadece karısıyla birlikte seyahat etti. Nispeten izole bir yaşam seçimi kendisini evrim teorisinin gelişimine adamasına izin verdi. Sonrasında kendini şu cümlelerle ifade etti: “kötü bir sağlık bile beni toplumun dikkat dağıtıcı unsurlarından ve eğlencelerinden korudu.” (Myers ve DeWall, 2015.)

Panik bozukluk yanında başka hangi rahatsızlıkları getirebilmektedir?

Panik bozukluk tüm anksiyete türleri ve fobilerle beraber gelişim gösterebilmektedir. Ayrıca depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklarla da panik bozukluk ilerleyebilmektedir. Panik atağı olan bir birey rahatlamak ve düşünsel süreçlerini baskılamak amacıyla alkol-madde bağımlılığı geliştirebilmekte ve kaçınma davranışı gösterebilmektedir. Bu kaçınma davranışı yavaşça ilerleyerek bireyin fobiler geliştirmesine neden olabilmektedir. İlk ataktan sonra sosyal yaşamında atağın tekrarlanacağı beklentisine giren birey akabinde dışarıya çıkmaya fobisi geliştirebilir. Günümüzde toplu taşıma kullanamama, dar ve karanlık mekanlara girememe gibi fobiler panik bozukluk yaşayan bireylerin sıklıkla yaşadığı sorunlar arasındadır. Panik bozukluğun getirdiği bu kalabalık ortamlardan korkma davranışına agorafobi denmektedir. Panik bozukluk agorafobi geliştirebilme yönüyle bireyi yalnızlaştırmaya da itebilir (Sheikh, 1992).

Sigara içenler arasında panik atak riski en az iki kat daha fazladır. Ayrıca şiddetli hiperventilasyon (gerekenden daha hızlı ve daha derin nefes alma durumu) gibi bu atakların oluşmasına neden olan durumlarda daha yoğun anksiyete belirtileri gösterirler. Nikotin uyarıcı olduğu için sigara kullanmak kaygıyı gidermez. (Zvolensky ve Bernstein, 2005)

Panik bozukluk tedavi edilebilir mi?

Günümüzde çeşitli terapi teknikleri ve ilaç desteği ile panik bozukluk yaşayan bireyler obsesif düşüncelerinden uzaklaşabilmekte ve bilişsel çarpıtmalarını daha sağlıklı bir yola koyarak bunlardan vazgeçebilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri bireyin panik bozukluk tanısı almadan önce çok fazla çeşitli sağlık hizmetlerine yönelmesidir. Kalp çarpıntısı yaşadığını düşünen birey kardiyolojiye, baş dönmesi sebebiyle nörolojiye, nefes darlığı sebebiyle kulak burun boğaz ve iç hastalıkları hizmetlerine yönelerek; ruh sağlığı çalışanlarına ulaşmamaktadır. Bu da bireyin panik bozukluğunun çözülmemesine ve tanısının sonuçsuz kalmasına neden olmaktadır. Birey panik bozukluğunun olduğuna dair tanıyı ne kadar erken alırsa tedaviye o kadar hızlı ulaşabilir ve zihnindeki çarpıtmaların daha fazla dallanıp budaklanmadan son bulması konusunda seviye kat edebilir. Bu durumda sağlık personellerine fazladan bir iş düşmektedir. Herhangi tıbbi bir tanısı olmayan ve hastanelere sıklıkla giden bireyleri ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirmek gerekir.

Günümüzde bilişsel davranışçı terapiler ile panik bozukluk ve anksiyete bozukluklarında kişinin algısında olan sağlıksız inanışlar değiştirilmektedir. Bu inanışlar değiştirilirken daha iyi bilişsel durumlar birey ile terapistinin çalışmasıyla oluşturulur. İlaç tedavisinde antidepresanlar ve kaygı gidericilerin kullanımı da bireyin rahatsızlığını giderebilmektedir.