Yeme bozuklukları, kişinin yeme davranışında ortaya çıkan, fiziksel ve psikolojik sağlığı olumsuz etkileyen, yemek yemeyle ilgili olumsuz tekrarlayıcı yaşantıları ifade eder. Kişi bedeninden hoşnut olmadığı için yemek yeme davranışı üzerine sürekli düşünür, beden şeklini değiştirmek ister. Dünya Sağlık Örgütü iyi oluşu sadece fiziksel iyilik olarak değil, bilişsel, psikolojik ve sosyal açıdan da iyi olmak olarak ifade eder. Bu nedenle iyilik hali “bütün” olarak değerlendirilir. Kişinin yetersiz ya da fazla gıda alması, yemek yemesi yaşam kalitesini de olumsuz şekilde etkiler. Bazı durumlarda iştah durumunu depresyon, öfke, anksiyete bozukluğu gibi psikolojik faktörler de etkili olabilir. Kişi kendisini çökkün, mutsuz ve üzgün hissettiği anlarda yemek yemekten kaçınabilir ya da daha fazla yemek yiyebilir. Bu nedenle kişinin yeme bozukluklarının altında farklı faktörler yer alır.

Psikolojik Açıdan Yeme Tutumu

Yeme bozukluğunu ele alan farklı kuramsal bakış açıları vardır. Ancak kuramsal bir bilgi aktarmaktansa süreci biraz daha basit ele almamız gerekebilir. Bazı insanlar problemlerle baş etmekte güçlük çeker. Kendilerini zayıf ve güçsüz hissettikleri anlarda yemek yemeyi tercih eder. Böylece karşısına çıkan olumsuz durumla baş ettiğini düşünür. Ancak bu olumsuz yaşam deneyiminden sadece belli bir süreliğine uzaklaşmalarına yardım eder.

Diğer açıdan olumsuz çocukluk yaşantıları da kişilerin yetişkinlik çağında yeme bozuklukları yaşamasına neden olur. Bir çocuğun en doğal olan yemek yeme hakkının bir ödül-ceza mekanizması içerisinde yer aldığını düşünelim. Bu durumda çocuğun yemek yeme davranışını olumlu-olumsuz yaşantılarla bağdaştırması oldukça doğaldır (Altıntaş ve Özgen, 2017).

Vücudumuz doğal olarak bedenimizi korumak için sabit bir kiloda tutmaya meyillidir ve yiyecek bulunmadığı zamanlar için belli bölgelerde rezerv depolar. Fakat, bazen psikolojik etkenler biyolojik temellerden daha güçlü olup bedenimizi normal fonksiyonundan saptırabilir. Yeme bozukluklarında psikolojik etkenler acı verici bir şekilde belirgindir. Bu tür bozukluğu olan kızların anneleri genellikle kendi kilolarına ve kızlarının görünüşüne ve kilosuna fazlasıyla odaklanırlar.

Yeme bozukluklarına karşı en savunmasız olanlar genellikle kadınlar ve eşcinsel erkeklerdir.

(Feldman ve Meyer, 2010)

Diğer yandan günümüzde medyanın dayatmış olduğu “güzellik algısı” da psikolojik açıdan yeme tutumlarını etkilemektedir. Nesneleştirme kuramı, kadınların erkeklerden daha çok nesneleştirildiğini ifade eder. Bu nedenle kadınların bedenlerinin dış görünüşünün diğer insanlar tarafından çok değerli görüldüğünü ifade eder. Kısaca, kişi kendisini başkasının gözünden değerlendirir, değiştirir, içsel olarak nasıl hissettiğini arka plana atarak başkaları için hareket eder (Harrison ve Fredrickson, 2003).

Bu nedenle, sosyal medyada sergilenen bedenlerin gerçek veya sahte görüntüleri genellikle kendi bedenlerimizden utanma, kaygı ve memnuniyetsizlik gibi hislere sebebiyet verebilir. Günümüzün yeme bozukluğu hastalığının sebeplerinden biri, kilo takıntılı kültürümüzde “şişman olmak kötü” algısı yaratan, milyonlarca insanı daima diyette olmaya motive ve teşvik eden bir kültürde yatmaktadır. Psikolojik rahatsızlıkların neden olduğu kafa karışıklığı, korku ve üzüntü duyguları gerçektir. Ancak diğer yazılarımızda tedavi ile ilgili başlıklarda göreceğimiz gibi, umut da gerçektir.